25 Ocak 2014 Cumartesi

3 TEMMUZ VE SÖZDE AYDINLARIN TAVRI

3 Temmuz ve devamında ki süreç, sadece sıradan bir ceza yargılaması süreci değildi. Medya, gizlilik kararına rağmen servis edilen tapeler,  yalan haberlerle, Fenerbahçe’nin suçlu olduğu kamuoyunun zihnine kazımaya çalıştı.
Sıradan yığınların maruz kaldığı algı zehirlemesine inanması olağandı fakat kendine “Aydın” diyen insanlar bu algı zehirlenmesine en önce inanmakla kalmadılar, bizzat sözcüsü ve neferi oldular.
Oysa Aydın; farkında olan, sorgulayan, maruz kalmayan, topluma fikirleri ile önderlik eden olmalıdır. Cemil Meriç’in dediği gibi; “Aydın olmak içinde yaşadığı toplumun vicdanı olmak demektir.

-Ülkemizde Aydınların Futbola Bakış Açısı-
Önceleri futbolu hor gören aydın kesimine göre futbol toplumun afyonuydu. Fakat futbola olan ilginin her geçen gün artarak yayılması üzerine futbol karşısında yeni bir duruş belirleme ihtiyacı hissettiler.
Artık özellikle yurtdışında işçi sınıfının kurduğu ve onları temsil eden, muhalif söylemleri olan takımları takip eden, muhalifliklerine methiyeler dizen ama kendi ülkesinde futbola, futbolseverlere yabancı olan bir aydın sınıfı oluştu.(Gerçi hepsinin yükseleni çarşıydı)  
Televizyonda, gazetelerde hep onlar futbol yorumluyor, saha da olanı yorumlamak, değerlendirmek yerine aforizmalarla süslü konuşmalar yapıyorlardı.
Zamanla yorumlarıyla bilinçli olarak manipülasyon yapmaya başladılar. Hizmet ettikleri grupların kendilerine dikte ettiği şeyleri, hakikatin kendisiymiş gibi süslü cümlelerle anlatıp, birbirlerine destek çıkarak, bir klik yarattılar.

-Fenerbahçe Taraftarının Tutumu -
Fenerbahçe taraftarı tüm algı zehirlemelerine, sağanak şekilde yağan yalan yağmurlarına rağmen kendisine dayatılanı kabul etmedi. Çünkü rakipleri her maçını güle oynaya kazanırken, onlar Buca maçında Guiza ile birlikte gözyaşı dökmüş, Gaziantep maçında Santos’un 90+4’te attığı gole kadar ölüp ölüp dirilmiş, Sivas maçında bildiği bütün duaları etmiş, tüm totemleri uygulamıştı. Kimse,  futbol içi ve dışı tüm unsurlara karşı söke söke alınmış bu şampiyonluğun kirli olduğuna onları inandıramazdı.  
Fenerbahçe taraftarı 10 Temmuzda önce Topuk Yaylası, ardından Cadde de on binlerce kişi yürüyerek Fenerbahçe'sine sahip çıktığını ilan etti. Artık omuz omuza Fenerbahçe marşları sadece statlarda, salonlarda değil,  cezaevi kapılarında, adalet sarayları önlerinde, meydanlarda, caddelerde söylenmekteydi.

-Aydınların Tepkisi-      
Aydınlar,  Fenerbahçe taraftarının bu adalet çığlıklarına kulak vermek yerine küçümsemeyi, hor görmeyi seçtiler. Hatta Fenerbahçe taraftarını paralı asker olmakla suçladılar.
Onlara göre; Fenerbahçe taraftarı sırf fanatikliğinden dolayı çok açık ortada olan (!) şikeyi görmemezlikten geliyor, Fenerbahçe yöneticileri de taraftarın bu sevgisini kendi suçlarına kalkan yapıyordu.  
Oysa söz konusu olan Fenerbahçe’ydi.   Fenerbahçe taraftarı şikenin “ş” sinin olduğuna inansa, değil yapanlara sahip çıkmak, ilk hesabı kendisi sorardı. Fenerbahçe’nin tarihinde ne rakiplere giden kuş serisi araçlar, ne son maçta farka koşarak averajla alınmış şampiyonluklar yoktu. Olsaydı Fenerbahçe taraftarı değil o şampiyonluğu kutlamak sevdasına leke sürenleri stada bile yaklaştırmazdı. 
Yabancı bir ülkede bir takımın taraftarları Fenerbahçe taraftarının yaptığının onda birini yapsa, günlerce canlı yayın yapıp, sayfa sayfa manşet yapacak olanlar Fenerbahçe taraftarının direnişine gözlerini kapamıştı. Örneğin Fenerbahçeli çocuk ve kadınların tıklım tıklım stadı doldurup sevdasına sahip çıktığı maç CNN international’a ve yüzlerce yabancı kanala haber olurken, Türkiye’de işin magazinsel boyutuyla haberlere yansıdı. Oysa dünyada, o kadar kısa süre içerisinde, herhangi bir organizasyon olmadan başka hiçbir takımın taraftarı bunu başaramazdı. 
Aydınlar gözlerini kapamayı, görmemeyi tercih etmekten de öte, taraf olmayı seçtiler, tarafları savundukları değerlerin tam tersi olsa da;
Ülkede adil yargılama olmadığının, yargılamalarının siyasi olduğunun en ateşli sözcüleri bile söz konusu Fenerbahçe olunca başta masumiyet karinesi ve adil yargılama hakkı olmak üzere tüm hukuksal değerleri göz ardı ederek Fenerbahçe’yi sorgusuz sualsiz şikeci ilan ettiler. 
Kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımından en çok şikâyet edenler, Fenerbahçe taraftarının her duruşma ardından çağlayan meydanında ve 12 Mayısta biber gazına maruz bırakılmasına, tekmelenmesine alkış tuttular, onlara göre “holiganlar(!)” bunların hepsini hak etmişlerdi.
Siyasetin spora müdahalesinden en çok şikâyet edenler, siyaseti spora müdahaleye davet ettiler, yeter ki Fenerbahçe ceza alsındı.
Bu ülkenin tüm değerlerine ve kültürüne yabancı, sözde aydın sınıfının ülkesinin Fenerbahçe’sine de yabancı olmasına şaşmamalı ne de olsa Fenerbahçe Türkiye’dir.
Sözde aydınlara tavsiyemiz kendilerini hapsettikleri fildişi kulelerinden inmeleri halkı ve ülkenin kendi değerlerini tanımaya, anlamaya çalışmaları. Aydın olarak kendilerini ve toplumu aydınlatmalarının yolu budur. Aksi takdirde kendi karanlıklarını aydınlık diye yorumlayıp, aydınlık günler talep eden Fenerbahçe taraftarını suçlamasınlar. Cemil Meriç’in dediği gibi; “Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye çalışan zavallı insanlarım. Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile sizi rahatsız ediyor.
   Yazımıza sözün üstadı İslam Çupi’nin Fenerbahçelilik sevgisini anlattığı satırlara son veriyorum;

 “Fenerbahçelilik büyük bir sevgidir‚ saygıdır. Fenerbahçelilik o kadar büyük bir sevgidir ki‚ her gün artan duygu birikimleri ile anıtlaşıp bugünlerin yıkılmazlık deyiminin yüceltmelerine oturmuştur. 
Fenerbahçelilik öyle büyük bir saygıdır ki‚ ona tutulanlar‚ onu bir hayat biçimi olarak kabul edenler‚ Fenerbahçeliliğin rencide olmasına‚ onun hırpalanmasına‚ hor görülmesine‚ en ufak boyun bükmesine asla tahammül etmezler.”
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder