3 Temmuz ve devamında ki süreç,
sadece sıradan bir ceza yargılaması süreci değildi. Medya, gizlilik kararına rağmen
servis edilen tapeler, yalan haberlerle,
Fenerbahçe’nin suçlu olduğu kamuoyunun zihnine kazımaya çalıştı.
Sıradan yığınların maruz
kaldığı algı zehirlemesine inanması olağandı fakat kendine “Aydın” diyen
insanlar bu algı zehirlenmesine en önce inanmakla kalmadılar, bizzat sözcüsü ve
neferi oldular.
Oysa Aydın; farkında olan,
sorgulayan, maruz kalmayan, topluma fikirleri ile önderlik eden olmalıdır. Cemil
Meriç’in dediği gibi; “Aydın olmak içinde yaşadığı toplumun vicdanı
olmak demektir.”
-Ülkemizde
Aydınların Futbola Bakış Açısı-
Önceleri futbolu hor gören aydın
kesimine göre futbol toplumun afyonuydu. Fakat futbola olan ilginin her geçen
gün artarak yayılması üzerine futbol karşısında yeni bir duruş belirleme
ihtiyacı hissettiler.
Artık özellikle yurtdışında
işçi sınıfının kurduğu ve onları temsil eden, muhalif söylemleri olan takımları
takip eden, muhalifliklerine methiyeler dizen ama kendi ülkesinde futbola,
futbolseverlere yabancı olan bir aydın sınıfı oluştu.(Gerçi hepsinin yükseleni
çarşıydı)
Televizyonda, gazetelerde hep
onlar futbol yorumluyor, saha da olanı yorumlamak, değerlendirmek yerine
aforizmalarla süslü konuşmalar yapıyorlardı.
Zamanla yorumlarıyla bilinçli
olarak manipülasyon yapmaya başladılar. Hizmet ettikleri grupların kendilerine
dikte ettiği şeyleri, hakikatin kendisiymiş gibi süslü cümlelerle anlatıp, birbirlerine
destek çıkarak, bir klik yarattılar.
-Fenerbahçe
Taraftarının Tutumu -
Fenerbahçe taraftarı tüm algı
zehirlemelerine, sağanak şekilde yağan yalan yağmurlarına rağmen kendisine
dayatılanı kabul etmedi. Çünkü rakipleri her maçını güle oynaya kazanırken,
onlar Buca maçında Guiza ile birlikte gözyaşı dökmüş, Gaziantep maçında
Santos’un 90+4’te attığı gole kadar ölüp ölüp dirilmiş, Sivas maçında bildiği
bütün duaları etmiş, tüm totemleri uygulamıştı. Kimse, futbol içi ve dışı tüm unsurlara karşı söke
söke alınmış bu şampiyonluğun kirli olduğuna onları inandıramazdı.
Fenerbahçe taraftarı 10 Temmuzda
önce Topuk Yaylası, ardından Cadde de on binlerce kişi yürüyerek Fenerbahçe'sine
sahip çıktığını ilan etti. Artık omuz omuza Fenerbahçe marşları sadece statlarda,
salonlarda değil, cezaevi kapılarında,
adalet sarayları önlerinde, meydanlarda, caddelerde söylenmekteydi.
-Aydınların
Tepkisi-
Aydınlar, Fenerbahçe taraftarının bu adalet çığlıklarına
kulak vermek yerine küçümsemeyi, hor görmeyi seçtiler. Hatta Fenerbahçe
taraftarını paralı asker olmakla suçladılar.
Onlara göre; Fenerbahçe
taraftarı sırf fanatikliğinden dolayı çok açık ortada olan (!) şikeyi
görmemezlikten geliyor, Fenerbahçe yöneticileri de taraftarın bu sevgisini
kendi suçlarına kalkan yapıyordu.
Oysa söz konusu olan Fenerbahçe’ydi. Fenerbahçe taraftarı şikenin “ş” sinin
olduğuna inansa, değil yapanlara sahip çıkmak, ilk hesabı kendisi sorardı.
Fenerbahçe’nin tarihinde ne rakiplere giden kuş serisi araçlar, ne son maçta
farka koşarak averajla alınmış şampiyonluklar yoktu. Olsaydı Fenerbahçe
taraftarı değil o şampiyonluğu kutlamak sevdasına leke sürenleri stada bile
yaklaştırmazdı.
Yabancı bir ülkede bir takımın
taraftarları Fenerbahçe taraftarının yaptığının onda birini yapsa, günlerce
canlı yayın yapıp, sayfa sayfa manşet yapacak olanlar Fenerbahçe taraftarının
direnişine gözlerini kapamıştı. Örneğin Fenerbahçeli çocuk ve kadınların tıklım
tıklım stadı doldurup sevdasına sahip çıktığı maç CNN international’a ve
yüzlerce yabancı kanala haber olurken, Türkiye’de işin magazinsel boyutuyla
haberlere yansıdı. Oysa dünyada, o kadar kısa süre içerisinde, herhangi bir
organizasyon olmadan başka hiçbir takımın taraftarı bunu başaramazdı.
Aydınlar gözlerini kapamayı,
görmemeyi tercih etmekten de öte, taraf olmayı seçtiler, tarafları savundukları
değerlerin tam tersi olsa da;
Ülkede adil yargılama
olmadığının, yargılamalarının siyasi olduğunun en ateşli sözcüleri bile söz
konusu Fenerbahçe olunca başta masumiyet karinesi ve adil yargılama hakkı olmak
üzere tüm hukuksal değerleri göz ardı ederek Fenerbahçe’yi sorgusuz sualsiz
şikeci ilan ettiler.
Kolluk kuvvetlerinin orantısız
güç kullanımından en çok şikâyet edenler, Fenerbahçe taraftarının her duruşma
ardından çağlayan meydanında ve 12 Mayısta biber gazına maruz bırakılmasına,
tekmelenmesine alkış tuttular, onlara göre “holiganlar(!)” bunların hepsini hak
etmişlerdi.
Siyasetin spora müdahalesinden
en çok şikâyet edenler, siyaseti spora müdahaleye davet ettiler, yeter ki
Fenerbahçe ceza alsındı.
Bu ülkenin tüm değerlerine ve kültürüne
yabancı, sözde aydın sınıfının ülkesinin Fenerbahçe’sine de yabancı olmasına
şaşmamalı ne de olsa Fenerbahçe Türkiye’dir.
Sözde aydınlara tavsiyemiz
kendilerini hapsettikleri fildişi kulelerinden inmeleri halkı ve ülkenin kendi
değerlerini tanımaya, anlamaya çalışmaları. Aydın olarak kendilerini ve toplumu
aydınlatmalarının yolu budur. Aksi takdirde kendi karanlıklarını aydınlık diye
yorumlayıp, aydınlık günler talep eden Fenerbahçe taraftarını suçlamasınlar. Cemil
Meriç’in dediği gibi; “Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye
çalışan zavallı insanlarım. Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile
sizi rahatsız ediyor.”
Yazımıza
sözün üstadı İslam Çupi’nin Fenerbahçelilik sevgisini anlattığı satırlara son
veriyorum;
“Fenerbahçelilik büyük bir sevgidir‚
saygıdır. Fenerbahçelilik o kadar büyük bir sevgidir ki‚ her gün artan duygu
birikimleri ile anıtlaşıp bugünlerin yıkılmazlık deyiminin yüceltmelerine
oturmuştur.
Fenerbahçelilik öyle büyük bir saygıdır ki‚ ona tutulanlar‚ onu bir hayat biçimi olarak kabul edenler‚ Fenerbahçeliliğin rencide olmasına‚ onun hırpalanmasına‚ hor görülmesine‚ en ufak boyun bükmesine asla tahammül etmezler.”
Fenerbahçelilik öyle büyük bir saygıdır ki‚ ona tutulanlar‚ onu bir hayat biçimi olarak kabul edenler‚ Fenerbahçeliliğin rencide olmasına‚ onun hırpalanmasına‚ hor görülmesine‚ en ufak boyun bükmesine asla tahammül etmezler.”